Uluma dada kusmukları - 1

Herşeyden önce dada İsviçreli bilimadamlarınca geliştirilmiştir.
Norveçli balıkçıların geleneksel yöntemlerine karşı İsviçreli dadaist bilimadamlarını destekliyorum.

dada, dada demektir. dadanın birinci kuralı, dadadan kimseye sözetmemektir.
Bugün bizler -biz gerizekalılar toplumu- toplumu yönetiyorsak- yönetemiyorsak, bunu dadaya borçlu değiliz.
dada deyince dada anlayan aptaldır.
dada deyince dada anlamayan aptaldır.
dada deyince aptal anlayan dadadır.

dada kişisel gelişim saçmalıkları basılmış kağıt tomarlarını bir güzel yakar, çünkü dada mastürbasyondan nefret eder bir mastürbasyonisttir.

Sanat kelmesi dada için yalnızca sanatı ifade eder. Sanat ise bir dişmacunu markasıdır.

Ümitsizseniz dada sizsiniz. dadasizseniz, iyi bok yiyorsunuz.

dada Q klavyeden bıkmıştır, ama önüne F klavye koysanız ne bok yiyeceğini bilemez.

dada;
tüketim kültürüne, otoriteye, savaşa, holivud filmlerine, devlete, düzene, vatandaşı üzene-düzene, dadaya, nasa'ya, kasaya, tasaya, tanrıya, sanrıya, dadaya, kaday'a, bired pit ancelina coli çiftine, konverse, konverse, dadaya, bağıl not sistemine, antik helen kültürünün pers sanatına etkisine, mühendislik mekaniğine, zeus'un aymazlığına, piyasa sistemine, takas sistemine, ta kast sistemine, dadaya, es es lazyo romaya, brütüse-sezara, nero'ya, rivır pleyte, dadaya, obamaya, bahri babaya,
en önemlisi de dadaya karşı durur.
dada, çarşının karşı olduğu herşeye de karşıdır. Ek olarak çarşı'ya ve Ferhat göçer'e de karşıdır.

dada, kadirli'ye kozan'a karşı adana'nın yanında yer alır.
dahası, dada, Godot'nun gelmesine de karşıdır.

dada yağmurlu bir havada oruç tutmak, resmi toplantılarda insanın kendine yakışanı giymesidir.

Avangart hazımsızlığı mı çekiyorsunuz? Sanatın gidişi sizi endişelendiriyor mu? Bir telefonla tüm bu dertlerinizden kurtulabilirsiniz.
-Eskiden bel ağrılarım yüzünden uyuyamazdım. dadayla tanışınca ağrılarımdan eser kalmadı. Teşekkürler dada.

DADA: yıka ve çık

Artık hayatımı özgürce ve dilediğimce yaşıyorum. Çünkü en zor günlerimde dada yanımda.
Sağlıklı gülüşler için DADA. Uzman diş hekimlerinin önerisi.

dada bir megaloideadır, sıcak denizlere inme politikasıdır, bağlık karadağdır,
taşşşşşşşnaksutyundur, kasrışirindir, ferhadileşirindir, hatay'ın ilhakıdır.
dada büyük ortadoğu projesinin bizzat kendisi ve üçüncü eşbaşkanıdır.
DADA, R.C. koladır, saidas'tır.
adolf dassler'e karşı adolf Hynkel'i yeğler.

dada emekli dul ve yetimin koruyucusu-
değildir. etekli mal ve ketumlar konusunda kararsızdır. beneği bol ve ritimin yanındadır.
sporun ve sporcunun dostudur. Ancak sanattan hiç hazzetmez. onun dostu değil, ayağına gitmeye üşenen doktorudur.

dada, sinemaların kapısında, otomobillerin dışında, yağmurda çamurda, polis copunda, mızaklı ilmihalde, çek defterlerinde ve yazar kasalardadır.
pencereden baktığınızda onu görürsünüz. "peki bu soluduğunuzun hava olduğunu mu sanıyorsunuz?" Hayır. dadadır.

dedi alfa.
dada alfa ve omega değildir. alfadan önce omegadan sonradır. Gerekirse kaos ile alfa arasında bulunabilir, öyle gider...

dört yanı mahmur, dehlizlerle çevrili şiir algısına DADA, torbadan kurayla çekilen, bir yanı anakayaya dayanan algıya ise YARIDADA adı verilir.

dada kek dünyasında tek, üçbüyükler arasında en büyük değildir. dadanın ne kek dünyasıyla ne de üçbülüklerle işi olmaz.

AVANGART KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR. DADASIZ KUL OLMAZ.

KAHROLSUN F. GÖÇER, YAŞASIN İSMAİL YURTSEVEN KARDEŞ.

YAŞASIN ALAMANCI ARABESK ÜLKÜSÜ
VE BİR GREK TANRISI OLARAK KAOS.

Denge E.
3 Mart 2009 - Bornova

şey derg yakında



Topluluğumuzdan bazı sevdiğimiz kardeşlerimizin de aralarında bulunduğu, Şey Derg, yayında gibi. Gibi derken ne kastettiğimi görmek için lütfen bağlantıyı tıklayın: Şey Derg

Nassı bi dünya lan burası*

Şimdi seçimden bahsetmek yasak falan ama insan dert etmeden duramıyor.

Bu sabah saat tam 8'de oy vermek üzere kalktım. Gittim oyumu kullandım, vatana millete hayırlı olsun. Diye başlayabilirdi bazı insanlar.

Bugün saat 7.50 civarı uyuyakalmışım. 2'de kalktım. Annemin ısrarları üzerine, onun halkçı partisine oy vermek üzere kahvaltımı yapıp çıktım. Eski okulumda girdim sınava. Nostaljik safsatalar falan yaşıyorum. Anneme dedim ki, bak ben ikinci sınıfı bu derslikte okudum.

Sonra girdik oy vermeye, aldık zarfları kaşeleri daladım kabine. Ver allahım ver. Oy pusulası inledi. Ben durur muyum? Bastım kaşeyi pusulaya, doymuyorum.

Hakkaten doymadım. Aylardır, onca küfürleşmeden, öyle meşgul edilen gündemden, öldürülen muhalif öğretmenin üzerinden, panzeri dövdükten sonra köşede sıkıştırılıp polisce dövülen ve altı ay işgöremez raporu alan "kız mıdır, kadın mıdır bilinmez" insanlardan sonra insan birşey olacak sanıyor. Olmadı. Üç siyasi partiye ve bir bağımsız aday'a bastım kaşemi. Dört (yüz) darbe. Toplam kaç saniye sürdü dersiniz?

Bunun için miydi lan o yaygara.

Sonra çıktım, annem bana salak dedi.

Bir toplantının Japoncası



Her yıl Japon sevgisini aşılamak için Ege Üniversitesi yerleşkesinde düzenlenen Kitap Günleri'nin altıncısı gerçekleştirildi. Aslında "gerçekleşti" lafı biraz fazla çünkü silik bir tezahürden öteye gitmedi.

Yıllarca, azalan verimlerde olduğu gibi, artan ivmeyle azalan bir performans gerçekleştirildi bu Ege Kitap Günleri 6'da. Kültür, Sosyallik işlerinin üniversitedeki candamarı topluluklar olduğundan, toplulukların bu kitap günlerinde düştüğü silik konum bana "n'oluyor lan!" dedirtti. Bunun tartışılması Üniversite ortamında kültür-sanat işlerinin ne denli acıklı bir durumda olduğunu gösteriyor. İlkokuldan beri dünyaca ünlü piyanistlikle itham edilerek pompalanan İdil Biret kapalı gişe konser verirken, Genco Erkal'da salon tam dolmadı. İşin ilginç yanı bu iki kişinin de kitapla bir ilgileri yok.

Buralar böyle yeşillikti, bostandı, demek istemezdim ama önceki yıllarda katılımın daha iyi olmasını bir yana bırakalım, bir üslup vardı. Resim Topluluğu'ndan Edebiyat Topluluğu'na, Rock Topluluğu'ndan politik-tarihsel topluluklara kadar birçok söyleşi ve saire düzenlenirdi. Ama severiz ama üzülürüz, İlber Amca'dan Güven Kıraç'a, Zeki Demirkubuz'lardan Banu Avar'lara geniş bir yelpazeden ünlü ünsüz, sanatçı akademik birileri gelir muhabbet-gırgır olupdu. Bu kez güldürmedi. Ege Kitap Günleri 6'da Şiir Topluluğu ve Sinema Topluluğu'ndan başka katkı sağlayan olmadı. Okul'un getirdiği konuklar zayıf, açılan stantlar yine tatminsizdi (ki gittikçe azalan öğrenci ilgisi de bu durumu meşrulaştırmaya yardım ediyordu). Sinema Topluluğu'nun etkinlikleri bir dizi yönetmeni ve kendi topluluk başkanlarının tez sunumundan ileri gitmezken başka topluluklar bunu bile yapamadı.

Peki ya bütün bunlar olurken Şiir Topluluğu ne yaptı? Her zamanki yaptığını. Önceki Günler'de ilgi çekemeyen Şiir Topluluğu etkinliklerindeki ilgiyi artırarak bu kez ilginç biçimde öne çıktı.

Bozuğun Estetiği
Şiir Topluluğu'nun ilk olayı Emrah Altınok'un yerleşkeye gelmesiydi. Bir tanıdığının kitabıyla karşıladığımız gibi, bozuk ile ilgili bir sunum yapan Altınok'la muhabbet etmeye biralı güzel bir yemekle son verdik. Bu konunun ilginç yanı da panele gelenlerin önemli bir kısmının aslında Emrah Altınok'un fotoğrafçılığıyla ilgilenmeleriydi. Emrah'ın anlattığı, tartıştığı şeyler akademiden şiire, fotoğraftan müziğe genel bir beyanattan çok daha fazlasıydı. Manisa'dan gelen arkadaşına uğurlarken yüzlerimizde beliren "smiley"ler, hem kendisinin hem bizim hemi de Tkür şiirinin içine düştüğü rezaletin nasıl da zevkli olduğuna birer göndermeydi. Gamzelerimizi de alıp oraya soktuk.

Şiirin halini konuşmaktan başka herşeyi yaptık, tıpkı yapılmasında yarar olduğu gibi.

Şiir Yarışması 5
Geçerliği çoklar tarafından sorgulanan birincisiz şiir yarışmasının bu yıl da inatla yapılması sevk vericiydi. Yarışmanın iyiyi değil, denk geleni seçtiği bu yıl da bir kez daha kanıtlanmış oldu. Yarışmanın en iyi yanı bazı inanlılara kitap armağan etmesiydi.

Ekoloji: Bir Kitabın Anatomisi
Altınok'taki yaratıcılığımızı İrem Çağıl ve Egemen Özkan'da farklı bir şekilde sergiledik ve onlara bir göbeğinde tek sinek olan bir A4 Sinek sekizlisi çizerek karşıladık onları. Ertesi günkü toplantıda, bir konferans salonu ayarlayarak başlattığımız panelin aslında bir kafede yapılacağını kestirememiştik. E-Kafe'nin Fen Fakültesi tarafında yağmurun altında oturup Ekoloji'nin her halinden konuştuk. (İrem ve Egemen İstanbul'un yağmurunu da getirmişlerdi.)

Elyapımı defter ve kitap atölyesi
Sineksekiz yayınevinin elyapımı defter yaptırması olayına yerleşke kızlarından büyük ilgi vardı. Son gün olmasına karşın en etkin ve randımanlı etkinlik buydu. Ben de bir Japon defteri yaparak Barış Çetinkol'e hediye ettim. Toplantı çıkışında hep beraber Türkiye'de alternatif medya'nın alanları tartışıldı ve EÜ Lokalinde rakılı güzel bir yemek yendi. Sabahlar olmadı.

USB Belek'te rüya gibi bir haftasonu
Bütün bunların üzerine bugün ÜDS'ye giren arkadaşlarımız oldu. (Ben bir %78 alırım mesela.) Şimdi de Diploma Tezi'ne dönmesi gerekenler var.

Since sonAt'ın son sayısı bu kadar gecikti, ben de Kampüs Günlüğü'nün bir çeşidini buraya yazmak istedim.
Sinek Sekiz Yayınevi
Ege Kitap Günleri 6

Bir darbe geldi başıma Erbakan Hakk'ka yürüdü

Antientellektüalizm:

Şahsen daha evvel hiç kullanmadığım bu kavramın dilbilimsel kökeni 14. yy'a dek uzanıyor. Tarihte ilk olarak İrlanda asıllı Britanyalı düşünce adamı, ressam ve şair Sir Allan O'Shearer tarafından A Ball at St. James' Park (Aziz James Parkı'nda bir Balo) adlı dilbilim araştırma kitabında kullanılmıştır. Bu kitabın önsözünde O'Shearer şöyle demektedir:


...besides (I) will use a term called anti-intellectualism for the first time in this book so this idea easily would be used against Intellectualism, which will occur in the century 20th. We cannot define that what intellectualism is exactly, at least by the help of today's knowledge though will explain clearly and detailed that why we must be anti-intellectualist.


Ayrıca bu kitabımda antientellektüalizm adında bir kavramı ilk defa kullanacağım ki bu kavram 20.yy'da ortaya çıkacak Entelektüalizme karşı rahatlıkla kullanılabilsin. Bu entellektüalizmin tam olarak ne olduğu konusunda bugünkü bilgilerimizle net birşey söyleyemeyeceğimiz gibi neden antientellektüel olunması gerektiğini ise gayet net ve ayrıntılı bir şekilde açıklayacağız.


Gerçekten de Sir O'Shearer kitabının izleyen on dördüncü ve on beşinci bölümlerinde bu konuya net gerekçelerle açıklık getiriyor.

Shearer'ın beşinci kuşaktan torunu da yine büyükdedesiyle aynı kentte yaşamış, Newcastle United ve İngiltere Milli takımlarında da büyük başarı göstermiş olan Alan Shearer'dır.*


*What is the difference between the English National Team and a teabag?**
**Even the teabag stays longer in the cup.

Evrime karşı dayanışma günleri


Evrime karşı koymak üzere herkesi eyleme çağırıyorum. İnsanın kaderi doğanın elinde değildir, davulun elinde hiç değildir.

Eşit'in 10 Ekim 1890 yılında Darwin'in öğretilerine karşı aldığı kararla onaylanan eylem planımızı açıklıyorum.

1- Her birey serçe parmağını etkin bir biçimde kullanmalıdır.
2- Her devlet bir propaganda bakanlığı oluşturmalı ve Coğrafi İzolasyon faktörünü ortadan kaldırmak üzere çalışmalar başlatmalıdır. Buna göre her tür ve ırk'ın evrim süreçlerinin durdurulması için türler arası iletişim azami boyutta olmalı, farklı coğrafyalarda yaşamaya başlayan belli türlerin grupları yapay dölleme ile akraba kalmalıdır.
3- Her yerel yönetim Evrim karşıtı sempozyumlar düzenlemeli, İlk ve Orta dereceli okullarda evrimin durdurulması bilinci aşılanmalı, Lise ve dengi okullarda da Evrim karşıtı materyallerin türetilmesine yönelik özendirici proje ve yarışmalar düzenlenmeli.
4- Düzenlenecek Şiir Yarışmalarının konsepti Evrim karşıtlığı olarak belirlenmelidir.
5- Tübitak'ın çıkardığı dergilerde Evrim ya hiç işlenmemeli, mecbur kalınırsa Darwin maymun olarak betimlenmelidir. (İnternette ünlü fotoğrafları var.)
6- Bulunan ara türler bilgisayarda fotoşopla oynanarak aktarılmalıdır. (bkz: Sonat okumayan kız maymuna..., sonAt-A, Okur dosyası)
7- Saçma osalar da evrimi her seferinde çürüttüğünü düşünen Mesaj TV belgeselleri ve Yara"t"ılış Atlasları kamuoyuyla yoğun biçimde paylaşılmalıdır.
8- Aynştayn'ın çocukken öğretmenine posta koyduğunu gösteren videolar Facebook adlı paylaşım sitesinde paylaşılmalı, çeşitli gruplar oluşturulmalı ve arkadaş listeleri davet edilmelidir. Ayrıca "arkadaşını davet etmeyeceksen ekleme" ibareleri konmalıdır bu grupların başlıklarına. ("bahse girerim bi milyon insan toplarım" gibi başlıklar asla atılmamalıdır.)

Alınacak tüm önlemlere karşın, evrime karşı en önemli yöntem Serçe parmağın etkin kullanımıdır. Serçe parmaklarımızı çay içerken havaya kaldırmamakla başlayalım. Bu konuda duyarlı olalım, çevremize anlatalım.

Kamuoyuna saygula dayatılır.
Müdüriyet.

Şiir dinletileri hayat kurtarır mı?



Biz eskiden şiir dinletileri yapardık. Bu dinletilerde görev almak için birçok insan gelirdi. Şiir okuma hevesi bir virüs gibiydi. 105. Sokak dinletisinde mesela,o nasıl birliktir,nasıl beraberliktir.

Şiir topluluğu 105. Sokak provaları ile başlayıp Yenilgi Günlüğü dinletisiyle zirveye ulaşan bir enerji sayesinde bugünlere gelmiştir.

Ama sonra o hevesli çocukların çoğu gitti. Bazılarını Mağara Topluluğu başkanı olarak,bazılarını da sevgilileri ile birlikte Küçükpark dolaylarında gördük. Kalanlar ise Sonat'ı ya da Ş'yi nasıl çıkaracaklarını düşünmekle meşguldüler.

Ahmet diye bir üyemiz vardı mesela. Sürekli Penguen ve Uykusuz okuyan utangaç bir adamdı. Ahmet'in yanında da tombul şirin bir kız vardı. Ahmet ilk toplantıda ilkokul yıllarında bir şiir okuma yarışmasında birinci olduğunu anlatmıştı. Yanındaki tombul kız da iyi şiir okuyabileceğini iddia etmişti. O sene dinleti yapamadık. Ve o yılın sonunda Ahmet'i bir barda, sevgilisi için neler yaptığını anlatırken gördüm. Yanında gelen tombul kızı ise Latin Dansları Topluluğu standında dans edip el ilanı dağıtırken gördüm. Ve sonra,acaba dedim Ahmet ve tombul kız o sene dinleti yapsaydık yine aynı durumda mı olurlardı? Yani 105. Sokak ertesinde olduğu gibi bir ortam yaratabilseydik o insanlar ne durumda olurlardı?

O kadar uzağa gitmeye gerek yok aslında. Ben ya da şu an topluluk içinde bulunan diğer insanlar Şiir Topluluğu ile tanışmasaydı ne olurdu? Bunula ilgili 4 adet tahminde bulunabildim. Aşağıdaki gibidir :

Uğur Eymirli : Hâlâ Lars Von Trier izleyip ardından bir iki Tezer Özlü kitabı okurdu. Ve msn iletisine Trier alıntıları koyup hayatına devam ederdi.

Münir : Muhtemelen daha huzurlu ve mutlu olurdu. Bu "çekilme" durumunu daha hafif sıyrıklarla atlatırdı.

Aras : Murathan Mungan çizgisini aşamayıp, Küçük İskender çakması şiirler yazardı. Her türlü acı,mutsuzluk durumunda Anathema ile bunalıma girer ve yasta olmanın,mutsuz olmanın cool bir şey olduğunu zannederdi.

Barış : Büyük bir "Şair" olabilirdi. Neyse ki o hep bizimle kalmayı tercih etti. Eğer Eşit bir tür Yeni Dalga ise, bu Yeni Dalga'nın Andre Bazin'i oldu. Ki bu Şair falan olmaktan çok daha güzeldir,önemlidir ha.